Bazı kişiler zamanınızı anlamlı kılar. Yaptığınız çok basit bir eylemdir onunla. Fakat öyle özel ve kıymetli kılar ki... Burda sihirli sözcük aslında
'BASİT' dir.
Sevgili babamın şu cümlesi geldi aklıma.
HAYATTA BASİT YAŞAYACAKSIN!
Biz ademoğulları, havvakızları; hayatta karmaşık şeylerin, zor şeylerin, uzak şeylerin bizleri mutlu kılacağını düşünürüz. Basit olan şey nasıl da olur bizi mutlu edebilir? Büyük olmalı, pahalı olmalı, renkli olmalı, yanıp sönmeli, alışılmışın dışında, farklı olmalı...
Halbuki hatırlayın çok üzgün, kafamız karışık ya da sinirli olduğumuz zamanlarda bulaşık yıkamak, temizlik yapmak, birşeyleri tamir etmek, toprağa elimizi değdirmek, küçük bir çocukla lego yapmak, bir kek çırpmak, ıvır zıvırları döküp seçmek- ayırmak-atmak, bir köpeği gezdirmek, dakikalarca bir kedinin gıdısını okşamak, bir yastık bir yorgan... Ne iyi gelir...
Evet! ve birçoğu...
Evet! iyi gelir...
ve Evet! farkında bile değilizdir.
Bunlar hayatta ki basit eylemlerdir ve nedense bize iyi gelir.
Şöyle bir düşünelim en içten güldüğümüz, kahkahalara boğulduğumuz, gözlerimizden yaşların geldiği anları...
Bence çoğu yalın şeylerdi...
DOĞA hayattaki en yalın olması gerektiği gibi olan şeydir.(İnsanoğlu rahat verdiği sürece)
Modern çağ insanı, gitgide doğadan kopmakta ya da koparılmakta. Bir taraftan ondan uzaklaşıp bir tafartan onun özlemini çekiyoruz. Plazalarda oturuyoruz. İnşaat firmaları bu plazaların bilmem kaç dönümlük yeşil alanı var diye reklam yapıyor. Yeşillik prim yapıyor.(Göle bakıyor, denize bakıyor, ormana bakıyor...) 4-5 odalı evlerimiz var temizleyip temizleyip bitiremediğimiz, balkonunda bir saksı çiçek yetiştiremediğimiz. Temizleyemediğimiz temizlettiğimiz evlerimiz... Hiç bir köşesine gerçekten ellerimizin değmediği evlerimiz, odalarımız... Eşyalarımız başkaları için aldığımız, olması gerektiği gibi olan(hayatlarımız gibi)... Kullanmadığımız ama bizi kullanan eşyalar... Ruhu, yaşanmışlığı olmayan putlar... Sıcaklığı yerine zahmeti olduğunu düşündüğümüz ev hayvanları... Evimizi kimseciklerle paylaşamayız yük olmamalı,kirlenmemeli, bozulmamalı...
Geçmişe, eskiye burun kıvırışımız. Pahalı olan yeni olan şeye özenimiz, hatıralara olan özensizliğimiz... Yaşanmışlıkların nasıl bir büyüsü olmaz? Geçmişin nasıl büyüsü olmaz? Aslında bunlar bize nostalji kelimesi altında pazarlanmakta... Aaaaa! Nostaljik? Yaaa! Nostaljik? Bizden öncekini hiçe saymak, hafife almak...Eskinin tozunda, saflığında, bilgeliğinde...,
Yeni bir nesil geliyor; geçmişini küçümseyen, yaşanmışlıkları hiçe sayan, herşeyi kendinin bildiği, doğadan kopuk, kalabalıklar içinde yapayalnız,
Nereden geldiğimizi ve nereye gidecek oluşumuzu unutuşumuz...
Bir telaşla yaşıyoruz. Acele acele... Sevgimiz eksik, huzurumuz eksik... Mutsuzluğundan beslenen insanlar olduk. Mutsuzlukla tıkabasa beslenip sonra mutlu olmaya çalışan...
Herkes birşeyler anlatmak istiyor. Ama hep kendinden anlatmak istiyor.
Herkes birşeyler göstermek istiyor. Ama hep kendinden göstermek istiyor.
Dinlemiyoruz başkalarını, izlemiyoruz başkalarını... Hele ki yanıbaşımızdakini hele ki karşımızdakini...
Sadece merakımız var
onlar ne yapmışlar. Bu kadar...
Nerede olduğumu herkes bilsin, ne yediğimi, ne giydiğimi, nerede eğlendiğimi, kiminle birlikte olduğumu... Ne de mükemmel hayatlar yaşıyoruz, hep eğleniyoruz...
Sabah oluyor ve akşam oluyor... Olacak tabii... Değişmeyecek.
Nerde sabah orada akşam????
Tüketmek ne de kolay...
Babam geliyor aklıma:
30 yaşındayım...
O'na bakıyorum...
Yavaşlığına...
Bilgeliğine...
Sakinliğine...
Küçük Adam geliyor aklıma:
30 yaşındayım...
O'na bakıyorum...
Enerjisine...
Heyecanına...
Merakına...
Bir de dostlar var...
Onlar, soğuk günlerde elime yerleştirdiğim bir bardak acı kahve... Kırkyıl hatırı olan...