3.05.2012

sessiz müzisyenler...





2009 yılında '' Rock-I Life '' ismiyle Adanada kurulan grup yeni bir yapılanma sürecinde grup ismini '' DAM '' olarak değiştirdi ve beste çalışmalarına bu isimle devam etme kararı aldı.

DAM grubu Vokal ve Ritim gitarda Doğan YÜREK, Solo gitarda Emre

DIBLAN, Bass gitarda Yusuf SEVGEN ve Davulda Sergen EKİNOĞLU ile birlikte 2009 yılından bugüne kadar hiçbir değişime uğramadan geldi.

Grup volalisti Doğan Yürek'in sesi tüğ gibi...
Yolun başındalar ama çok güzel işlere imza atacaklar...

limon üzerine bir yazı...



Kesilmiş bir limon dilimi uzatır...
Kokusunu duyuyormusun???
...
Hadi bununla ilgili bir yazı yaz.


Modern çağ insancıkları... Bizler. Sıkıştırılmış zamanlar... İlişkiler... Doyumsuz hayatlar... Sahil kasabası hayalleri... Doğadan kaçan insancıklar... Bizler. Plazalar... Stüdyo hayatlar... Günlük sıradan ıvır zıvırlar... Sorumluluklar... Sorumluluklar... Zamansızlıklar... Zamansızlıklar... Organik zımbırtıları... Topraksızlık... Elleme üstün kirlenir... Kirlenmek güzeldir(OMO) insancıklar... Bizler. Sonra temizlenebilmektir mühim olan. Hem temiz nedir ki? Kirli olmazsa temiz nasıl olur?

Nefes alabiliyor muyuz insancıklar? Bizler.
Biri size
limon uzattı mı? Uzatabildi mi?
Ne hissettin?

Yeşil... Sarı... Taze... Serinlik...Bahçeler... Sokaklar... Çiçekler... Maviler... Yine Serinlik... Yine tazelik...
Beyaz badanalı evler... Ucucu beyaz elbiseler... Uzun RÜZGAR' a bırakılmış saçlar... Ekinler...
Çiçekli masa örtülerin üzerinde yenen yemekler... Hasır sandalyeler...

Evet buzzzz gibi bir
limonata...

Görmek istersen görürsün insancıklar. Yani bizler. Ekşi mi
limon? Bence değil! Ekşi mi bu yazı?

Ne hissediyorsun?


GERÇEK:
LİMON EKŞİDİR.(Gerçek nedir?..)


Küçük Adam! Bir gün sana
limon uzatıp ne hissediyorsun diye soracak bir arkadaşın olsun.
Tamam mı?



BİLGİ:
Limon yıl boyunca büyümeyi sürdüren, kışın yapraklarını dökmeyen küçük bir ağaç türü ve bu ağacın meyvesidir.

Limonun anavatanı kesin olarak bilinmemektedir.


fırat ile Küçük Adam arasındaki ilişki...



Bu resme baktığınızda ne görüyorsunuz? Komik, şirin bir çocuk...



Uğur Gürsoy'un tiplemesi FIRAT. Tanışanların hemen bağrına bastıkları minik çocuk.

Bizim tanışmamız Küçük Adam'ın karnımda büyümeye başladığı zamanlara denk gelir.

Ve sağda solda söylemişimdir. FIRAT gibi bir çocuğum olsun. :)



 Bir dostum demişti hangi anne çocuğunun FIRAT gibi olmasını ister ki!!!

Tabii... Kendine büyük gelen donuyla, elinde üçlü prizle gezen, nerdeyse görünmeyen ayaklarıyla, 10 numara büyük gelen terliğiyle, kafası büyük, ağzı küçük, saçları tel tel, goca faltaşı gözler...



FIRAT aslında görüntüsüyle tuhaf bir çocuk olmasının dışında; çok masum, tertemiz bir karakterdir.

Hep bir yarış içindedir.En birinci gelmeye çalışılan. Ama çok saf bir yarıştır. Günümüz yarışlarına benzemeyen. Kirli ve tehlikeli olmayan. Şimdiki çocukların hırslı yarışlarına benzemeyen.

En birinci olmak için yarışıyor ama bir saniye sonra unutuyor birinciliğini.

Günümüz çocukları; kendi yarışlarını bile oluşturamayan, kendini yarışın ortasında bulan... Aslında büyüklerin yarışında bulan... FIRAT gibi saniyesinde yarışı unutup başka bir şeyle ilgilenip, çocukluğun saf dünyasına tekrar dönemeyen çocuklar... Çocukluğunu unutan çocuklar...  



90'lara kadar çocuklar hep şeylerle bişey yapardı. FIRAT da biraz geçmişimiz sanki. Saçmasapan birşeyi annesine attırmayan onunla hep bişeyler yapacağını düşünen bir çocuk. Hayal dünyası geniş... 

Büyüklerin dünyasında gezinmeyen etrafın ne diyeceğini umursamadan elinde yarım somunuyla gezen bir çocuk.

Çocukça afacanlıklarına annesinden terlik yiyen bir çocuk. 

Edepsiz düşüncelerinin içinde dini ifade ediş biçimi... Çocuk duasının saflığı...




Kavganın, gürültünün, hiç bitmeyecek yarışların dünyasında FIRAT gibi saf bir çocuk yetiştirmek ne kadar doğru olur ?

Fırat büyüdüğünde böyle kalabilecek mi? Elbette ki HAYIR.

Şarkının dediği gibi: 'Büyüdük ve kirlendi dünya'

FIRAT belkide çok şanslı hiç büyümeyecek.



Küçük Adam a gelince o şimdilerde FIRAT gibi alet edavat meraklısı, yarım somunla gezebiliyor annesinden terlik yemeden. Saflığın sularında yüzüyor şimdilik ve malesef  FIRAT kadar şanslı değil BÜYÜYECEK.

Dileğim en azından çocukluğunda; büyüklerin dünyasındaki yarışlarda değilde çocukça yarışlarda enbirinci gelmesi sonunda da bunu unutup başka oyunlara dalabilmesi ve benden salçalı ekmek istemesi.



Seni seviyorum Küçük Adam!

Seni seviyorum FIRAT!





sabahçı kahvesi...


Sevgilim sevgilim
Bak yine şafak söküyor
Sevgilim sevgilim
Bak yine sabah oluyor

Şimdi sen kim bilir ne duygulardasın
Belki de en güzel uykulardasın
Şimdi sen kim bilir ne duygulardasın
Belki de en tatlı uykulardasın
Sen rüyalar âleminde
Yeni aşklar hevesinde
Bense yine uykusuzum

Bir sabahçı kahvesinde

Sevgilim sevgilim
İnan ki çok özledim seni


Dışarıda hafiften yağmurun sesi
Gözümde aşkımın hasret nöbeti

Sen rüyalar âleminde
Yeni aşklar hevesinde
Bense yine uykusuzum

Bir sabahçı kahvesinde

Sevgilim sevgilim
Bak yine sabah oluyor




Bazı şarkılar vardır tarzımızı hiç yansıtmayan
Bazı şarkılar vardır hiç söylenmeyen
Bazı şarkılar vardır hiç unutulmayan
Bazı şarkılar vardır birgün çıkagelir...

Ferdi'nin 'SABAHÇI KAHVESİ' gibi...

Bişey olur içine, hemen aklına geliverir.
Öyle söylerki, o kahvede olmak istersin...

Sabahın ilk ışıklarını kirli masa örtüsünün üzerindeki
demli bir bardak çay ile karşılamak istersin.
Hava soğuk olsun, dışarda yağmur yağsın, içeride odun sobası yansın istersin...
Ağzında acı çay ve sigara tadı olsun...
Uyku, rahatsız sandalyende bir gelip bir gitsin istersin...

Gelmeyecek birini bekliyor gibi geçer zaman...
Kahveci bir bardak çay daha koyar önüne...
Yarım yarım gider soğumuş bardaktaki çaylar...
Gider...
Gelir... Bu sefer sıcak...

Bir defada olsa erkek olmak istersin...
Bir sabahçı kahvesinde sabahlamak için.

kırık ayak ve getirdikleri...




Kırık bir ayak ne işe yarar?



*Küçük Adama battaniye örmeye...

*Amerikalı bir dostdan tığ işi öğrenmeye...

*'S.iktir Et' diye saçma bir kitap bitirmeye...

*Dostun tavsiyesi üzerine 'AŞK' kitabına başlamaya...

*'Yeni Bir Yaşam', 'O. Çocukları', 'Crayz Stupid Love' filmlerini izlemeye...

*Yazılacak, çizilecek, ayrılacak, listelenecek şeyleri bitirmeye...

*Uzaktaki dostla kahve eşliğinde uzun telefon görüşmeleri yapmaya...

*Rahatsız sandalyede fasülye ayıklamaya...

*Ebru abladan acemice arapça dersleri almaya...

*Rilke den okunan uzun bir cümlenin anelizini dostlarla yapmaya...

*Küçük Adamın kırılan oyuncaklarını yapıştırmaya...

*'Pepe' dergisi okumaya...

*Lego ile ev, ağaç, adam, uçak,gemi yapmaya...

*Bitmeyen puzzle ı bitirmeye ve yenisine başlamaya...

*Kıyıda köşede kalmış yazıları, şiirleri okumaya...

*Fotoğraf albümünü düzenlemeye...

*Küçük yeni yıl hediyeleri hazırlamaya...

*Bol sigara, kahve içmeye...

*Tek ayakla nasıl saç yıkanır, diş fırçalanır, wc ye gidilir,üst baş değiştirilir öğrenmeye...

*Alçılı bir ayakla banyo yapabilmenin püf noktaları diye bir kitapcık çıkarmayı düşünmeye...

*Mutfak masası nasıl çalışma masasına dönüştürülür adlı bir bilgi formu düzenlemeye karar vermeye...

*Saçlar nasıl elektrik çapmışa döndürülür ü öğrenmeye...

*Küçük Adamla nasıl başa çıkılır? ı öğrenmeye...

*Alçılı bacağın üzerinde oyuncak araba nasıl kullanılır? ı anlamaya...

*Ben bu alçıyı saklasam bir gün işime yarar mı? diye düşünmeye...

*Dün-bugün ve yarın nasıl düşünülür ve kafa nasıl yenir hakkında fikir sahibi olmaya...

*Kırık ayağın üzerine nasıl grip olunur u anlamaya...

*Küçük Adam hasta olunca nasıl kucaklanır ı öğrenmeye...

*Alçılığı bacağa süt, ayran, pekmez,çorba, pilav vs. döküldüğünde nasıl hayretle bakılacağını ve gülümseneceğini öğrenmeye...

*'Küçük Adam annenin ayağı hasta kalkamaz.' Cümlesini 7812 defa söylemeye...

*Acaba alçının altında ayağım ne durumda diye merak etmeye...

*Küçük Adam ve arkadaşına kırık ayağa boyalarla resim yaptırma çabasına girmeye...

*Yatılan, oturulan yerde sanatsal (?) fotoğraflar çekmeye...

*Arabesk şarkılara dönüş yapmaya...

* Karın acıkınca, Azer B. modunda  'ne verirsen abla, anne...' demeye...



*Başıma acaba başka bişey gelecek mi diye düşünmeye...

bazı şarkılar iyi gelir...




bazı dostlarda iyi gelir :)    bella luna

 

sen uyuyunca...








Ortalık ne de sessiz...  Bir az önce uyku arkadaşının melodileriyle seni tatlı rüyalara uğurladım. Senin ve Büyük adamın üzerini örttüm.
Kendimle başbaşa kaldım. Gecenin sessizliğini bozan sadece
Karşı Pencere'nin müzikleri... Ucuz bir şarap açtım kendime... Serin sanki bu akşam... Başka sessiz sanki bu akşam...
Bir arkadaşımın dediği gibi sigaram erkek sigarası bu akşam... Mutfağım ne de konforsuz bu akşam... Işığı ne kadar da kısık... Kibrit var bu akşam masada... Bir dost var aklımda Küçük Adamın arkaşını uyutmaya çalışıyor bu akşam da...

Kendim için birşeyler yaptığım saatler...
Sessizlik bazen ne kadar da ilaç geliyor insana... Uykusuzluk çanları da çalsa beynimde, ruhumu dinlendiriyorum. Mevsim sonbahar. Hüzünlü... Melankolik... Trenlere binme isteği... Binip, ritmik tıkırtısına kaptırmak kendini... Yollarda ağır adımlarla yürüme isteği, sade basit otel odalarında, beyaz çarşaflarda saatlerce başımı yastığa gömüp uyuma isteği, rakılı akşamlar... Şaraplı akşamlar... Battaniyelere sarılıp saatlerce patlamış mısır yiyip filmler izleme isteği, bir eşlik eden bulup hiç konuşmadan çekirdek çitlemeler... Dolsun tabaklar boşalsın tabaklar... Okumak, okumak, uyumak... Uyumak, okumak tekrar tekrar... Çarşaflara dolanmak dolanmak, sarılmak... Bir banka oturup saatlerce geleni geçeni izlemek... Kalabalıklara girmek sessizce çıkmak... Issız yerlere gidip hayaller kurmak...
Maviye bakmak... Sarıya bakmak... Geceye bakmak... Sabaha bakmak... Saatlerce...Uzaktaki mavi şehre gitmek oradaki dostun kapısını çalıp içeri girmek, sıcak yemeğini yemek... Saatlere hiç bakmamak... Saat hiç takmamak... Telefona hiç bakmamak... Yazıp -çizmek... Yazıp yazıp çizmek...

Ah GIORGIA ah... Bir anlasam ne demek istediğini.

Bazen çabucak büyümeni istiyorum Küçük Adam...
Ama büyüme...

Hep böyle kal Küçük Adam...

Sen böyle kal!...

pembe:)









Bazen bir pamuklu şeker almalı...

sadece sakız mı?




Bir döneme damgasını vuran çocukluk sakızımız...
Görünce birçok kişinin şaşkınlık belirtisi gösterdiği tadı bir kenara görüntüsünün
hiç unutulmadığı o küçük şey...
Tadının görüntüsü kadar güzel olduğunu pek söyleyemediğimiz sakız.

Çiğnemek için büyük bir efor sarfederdik. Sertliği küçük çenelerimizi çıkartacak gibi olurdu.
Ama sonradan farettik ki vazgeçmedikçe o yumuşamaya ve kendini bırakmaya başlıyordu.
Pek de çocuk yaştakilerin tercih etmeyeciği nane aroması vardı ki yıllar sonra elimize geçtiğinde ne kadar da hoş olduğunu anladık.

Babamda bir dönem bu sakızların etiketlerini basmış biri olaraktan bizim evde çok bulunurdu.
Kardeşimle çiğner çiğner atardık...
Ne kadar da tükmük salgılatırdı...

Geçenler de süpriz olarak elime geldi.
Yüzümde kocaman bir gülümseme...
Bir kaçını paylaştım.
Gülümsediler...

Küçük Adama da verdim bir tane.
Küçük ağzında koca ve sert şeyi gevelemeye başladı salyalarını akıta akıta...

Böylelikle bloğuma da konuk oldu.
Çocukluğumun Arap Bacısı...

 



hoşgeldin 1 yaş...





Ah şu zamansızlık...
Neden yetişmiyor, yetiştiremiyorum.
Küçük  Adamın doğum gününün üzerinden 15 gün geçti. Nasıl? Ne zaman? Anlamadım.
Bendeniz ise hala bloğa birşeyler yazacak.
Kenara köşeye karaladıklarımı toparlamaya çalışıyorum.
1 hafta istiyorum odaya kapatmak kendimi bilgisayar başından kalkmamak, kalem kağıdın arasında kaybolmak... Yazıp-çizmek...
Yazmak istediğin anı kaçırıncada sana hissettirdiği yoğunluk kayboluyor. İçi çekiliyor sanki sonradan yazdığın yazının.
1 haftadır Tarçın'ın yanıbaşında devam eden inşaat ruh halimi tamamiyle değiştirdi. ta ta ta taaaaaa taaaa taaa ta taaa.... Yaratıcılığı gölgeleyen, enerjiyi yok eden bir ses.
Neyseki başına oturabildim şu bilgisayarın. Alkış bana :)



Küçük Adam artık 1 yaşında!

Ne zaman büyüdün sen. Anlamadık be oğlum.

Çok keyifli bir doğum günü partisi verdik sana Tarçın'da.

Bütün dostlarımız yanımızdaydı. Bizi yalnız bırakmadılar. Meğer ne çok sevenimiz varmış.

Pastan bir harikaydı. Teyzelerin düşünmüş.

Sen küçük bir denizciydin.

1 mum üfledik geçen 1 yıla...







1 yaşınla birlikte...
- Acemice yürümeye başladın.
-Çevrendeki herşey ilgini çekiyor.
-İstemeye başladın. Israrla... Merak duygun üst sınırda...
-Sabahları işe giderken arkamdan çok ağlıyorsun.
-Motorsikletlere karşı farklı bir ilgin var.

-nogün nogün diye bişeyler söylüyorsun ve biz buna çok gülüyoruz.

-Müzik sesi duyduğunda tempo tutuyorsun.

-Yemeğini kendin yemek istiyorsun. Ortaya çılgın bir görüntü çıkıyor.

-Suyu çok seviyorsun. Çıkaramıyoruz seni banyodan. Kurutamıyoruz oğlum. Hep ıslak kalayım diyorsun....

-Numaralar yaptırıyoruz sana. Hadi alo de! Hadi baş baş yap! Hanimiş motor? Hadi ıslık çal! ve daha birçoğu...

-En sevdiğimiz yerin işaret parmağın. Neden mi hep bişeyler gösteriyorda ondan. :)



ve daha bir sürü şey...

Büyüyorsun...

Büyütüyorsun...



Nice mutlu yaşlara Küçük Adam!

Seni çok seviyoruz...



Yavaş büyü olur mu? :)



2.05.2012

uykusuz geceler...







Uykuyu hiç sevmeyen bir çocuktum. Hele ki öğlen uykuları... O zorla yatırılan öğlen uykuları... Gençlik dönemlerinde geceleri çok severdim. Yeni yetme ergenlik dönemleri...Yetiştirmeye çalıştırdığım şeyler, bir yerlere yetişmeye çalıştığım dönem...

Yanlız kaldığım saatler. Sessizliğin melankolisi...



Uykusuz geceler...



Anne oldum.



Şimdi keşke o zamanlar daha çok uyusaydım diyorum. :) Küçük Adam sanırım bu konuda bana çekti. Geçici bir dönem olmasını umut ediyorum. Büyük Adamla perişan olduk.

Zombi gibi dolaşıyoruz ortalıklarda.

Yarı kapalı gözlerle ayakta söylenen ninniler, oturmalar kalkmalar, insan ötesi bir çaba...

Bakmışsın gece yarısı cin gibi bir çocuk...



                   

          Lütfen uyu Küçük Adam, artık UYU... :)

çok çabuk büyüyorsun...







10 aylık oldun. Zaman ne kadar da çabuk geçiyor.
Zaman geçiyor, sen büyüyorsun, biz seninle birlikte büyüyoruz, anne baba olmanın ne kadar sorumluluk istediğini öğreniyoruz. Sana öğrettiklerimizi artık birer birer tekrar ediyorsun. Verdiklerimizi aldığını görmek mükemmel birşey.
Artık 4 dişin var.Çok komik görünüyorsun. Anne, baba, dede, mama, meme diyorsun (yalnızca istediğin zaman).Kendi başına tutunarak ayağa kalkabiliyor, uzun süre bir yerlere dayanarak ayakta kalabiliyorsun. Tehlikeli yerler çok ilgini çekiyor. Çekmeceleri kurcalamak en büyük zevkin. Kablolar, kumandalar, anahtarlar, terlikler... Merak duygun tavan yapmış durumda. Oralar buralar şuralar...
Tabii biz senin çevrende...
Günler daha uzun olsun istiyorum. Yetmiyor... Yetiremiyoruz... Sen hızla büyüyorsun. İnanamıyoruz...

Küçük Adam seninle yaşam ne keyifli...



>Oyun hamurları aldım kendime. Hadi büyü oynayalım!

merak...






En güzel anlarından biri...
Birşeyler kurcalamayı düşünürken.
Yakalandın Küçük Adam...

uzun ara...


Uzun bir ara vermek zorunda kaldım Küçük Adam. Blogda problem vardı.
Açamıyordum ve yazdıklarımın hiçbirini kopyalamamıştım.
Ne kadar üzüldüm bilemezsin. Sabaha karşı bir vakit kontrol etmek istedim veee açıldı.
İlk işim kopyalamak oldu.
Bak şimdi neşem yerine geldi.




İlk dişlere selam, yaramazlığa devam...






Diş buğdayı... (20.02.2011)
Küçük Adamın doğumuyla öğrendiğim bir şey. Bebeklerin dişi çıktığında annenin arkadaşları eş,dost toplanır pastalar, börekler yapılır. Buğday(hedik) kaynatılır.Yenir içilir eğlenilir...
Eh! Bana da yeni kurabiye ve pastalar deneme fırsatı doğar :)
Hem güzel bir anı, hem de kızlarla toplanma bahanesi...
Bazı geleneklerimiz hala çok hoş bence.

Küçük Adam keyifliydi. Arkadaşları, güzel yiyecekler, günün adamı olmak... Yiyeceklerin olduğu masadan gözlerini ayıramadı.  Gelen dostlarımıza küçük notlar ve diş şeklinde kurabiyeler ikram ettik.
Kızlara tekrar tekrar teşekkür ediyoruz bizi yalnız bırakmadıkları için.

Gün sonunda Küçük Adamın diğer dişlerini de kutlayalım dedik. :)
Eh! Eğleniyoruz işte.



kurabiyede saklı...


Bu yazı Hayat ayrıntılarda!n yola çıkılarak yazıldı. Bir gün eve gelen kurabiye kutusu açıldı. İçinden şimdilerde pek yüzüne bakılmayan süssüz,özensiz çocukluğumuzun susamlı kurabiyeleri çıktı. Annelerimizin misafir ağırlarken kullandığı sayıyla tabaklara özenle dizdiği kurabiyelerden.

Dostlarımız vardı o akşam. Büyük Adamdan kurabiye almasını istemiştim gelirken. Kutudan çıkan hayal kırıklığıydı. Beğenmemiştim. Gülmüştük hep beraber yerken kurabiyeleri...
Bebeklerimizi uyutup, büyük ikramiye bize çıkarsa oyunu oynamıştık kahkahalar eşliğinde dostlarımızla.
Dostlarımız gitti. Büyük Adam yattı. Mutfağı ziyaret ettim son kez.
Kutu ilişti gözüme... İçinde kurabiyelerden başka birşey daha gördüm.
Seni gördüm o kurabiyelerde Büyük Adam.
Senin gibiydiler.
Naif...
Mütevazi...
İçten...

Onlar sıradan değillerdi artık.Seni ne kadar çok sevdiğimi bana tekrar hatırlatan şeylerdi...
En sevdiğim çubuk olanından attım ağzıma bir tane dişlerimi fırçalamadan yapış yapış kıvrıldım yanına.

İyi ki varsın Büyük Adam

 


 

ucundan acıcık...






Erkekliğe ilk adım sünnet ile olurmuş öğrendik.

Neşe ile kutladık. İkinci adımı kutlarmıyız bilmem. :)

Sevdiklerimizle biraraya gelmek için böyle zamanlar bahane oluyor.

Malum çoluk çocuğa karışınca uzun bir süre ev gezmelerinin ötesine gidemiyor sosyal hayat.

Eh biz kadınlar birde kurtluyuz dökmek lazım. :)

Küçük Adam başında pırıltılı şapkası gezindi kuzaktan kucağa...

Oldum olası kirvelik olayını sevmişimdir. Kirvesiz kesilmez :)
Bizde öyle yaptık. Kirvesiz bırakmadık.

Bizi yanlız bırakmayan dostlarımıza tekrar teşekkür ederiz.






mola...


Geçen 2010 un ardından...



Hep bir yerlere yetişmek... Hep yapılacaklar listesi, aranacaklar, alınacaklar, planlar... planlar...

Hep yorgun bir beden, yorgun bir zihin...

Kontrol edemediğim hareketim...

Hep eksik mi kalıyor ne? Hep aklım mı kalıyor diğerinde?

İyi eş, iyi anne, iyi arkadaş, iyi patron, iyi evlat, iyi... iyi...



Hayatı mı kaçırıyorum ne?

Mola vermek... Küçük kaçamaklar... Yavaşlığın, sakinliğin sularında yüzmek...

Akıp giden zamana inat gülümsemek...



2010 un en güzel şeyi sensin Küçük Adam.

Bütün yapılacaklar listesini yırtıyorum. Mola veriyorum.

Ayaklarımı uzatıyorum, kahvemi alıyorum başucuma ve seni izliyorum

Küçük Adam.

Uzun uzun izliyorum...



HOŞGELDİN İKİBİNONBİR!




yaramazlık...








Gecenin bir vakti uykunu fırsat bilip biryandan Nutella kaşıklayıp biryandan da halının üzerinde rahatsız edici bir pozisyonda internet gezintisi yapıyordum ki fotoğraflarına bakmak istedi canım. Bel ağrısına ve disko kralına inat yüzlerce fotoğrafın (senin doğumunla birlikte fotoğraf çekme arzum tavan yapmış durumda) içerisinde bu fotoğrafta durdum...Uzun uzun güldüm. O gün ne çok eğlenmiştik.

Eh! Annelerde bazen yaramazlık yapar.



Zaman senle ne çabuk geçiyor Küçük Adam.

battaniye...






Kış bitmesin...

Küçük adamın battaniyesi bitsin...

yumurta kokusu...







Sabahları güne güler yüzle başlamanın ne kadar önemli olduğunun kanıtı Küçük Adam.

En pejmürde halimle sürüne sürüne beşiğine gittiğimde küçük harflerle zar zor günaydın derken beni kocaman bir gülümseme ve ışıl ışıl gözlerle beklediğini görmek...

Yeni bir günü, güzel bir günü yüzünde görmek...

Sen dünün geride kaldığının kanıtı...
Sen bir gülücüğün çok şeyi değiştirebileceğinin kanıtısın Küçük Adam.

Aaaaaaaa! Ocaktaki yumurtaaaa...
-Gülücük
-Yanık yumurta kokusu
-Gülücük

Not: Küçük Adam unutkanlık yapabilir! :)

ilk



   Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gülücükler saçaraktan uyandın. Şimdi sıcacık odanda Leman Sam dinliyoruz 'Rüzgar'... Beşiğinde sen zuzuyla konuşurken ben günlerdir hazırlamaya çalıştığım blogla ilgileniyorum. Senin hayatımıza gelişinle yazma isteğim tekrar depreşti...
Bu blogla sana bir anı bırakmak istedim küçük adam. Sana ve seninle birlikte değişen hayatımıza dair birşeyler yazmak...
Hoşgeldin küçük adam hoşgeldin sevgili blog...